5 Kasım 2016 Cumartesi günü Baro Başkanımız Av. Gültekin UZUNALİOĞLU, Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğinde TBB seçilmiş kurullarının, Baro Başkanlarının ve TBB delegelerinin katılımıyla gerçekleşen 34. Baro Başkanları Toplantısına katıldı. Toplantıda, OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler başta olmak üzere, savunma mesleğine getirilen kısıtlamalar, güncel ve mesleki konular ile Türkiye Barolar Birliği’nin çalışmaları ele alındı. Türkiye Barolar Birliği Başkanımız Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU toplantının açılışında yaptığı konuşmada, “Türkiye’de avukatlar dik durmaya ve umudu yaşatmaya devam edecektir” mesajı verdi. Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU’nun konuşmasının ardından söz alan Baro Başkanımız Av. Gültekin UZUNALİOĞLU ve diğer Baro Başkanları da özellikle son dönemde yargı alanında yaşanan olumsuz gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Baro Başkanımız Av. Gültekin UZUNALİOĞLU'nun konuşması;

Sayın Birlik Başkanım,değerli Başkanlarım,

    Ülkemizde sık sık KHKlarla  kanunlara hukuki kısıtlamalar eklenmektedir ve kanunlar bu şekilde değiştirilmektedir. 676 sayılı KHK ile savunma hakkına ve Avukatlara hukukun evrensel kurallarına aykırı kısıtlanmalar getirilmiştir. 15 Temmuz 'daki hain darbe girişimi sonrası millet olarak yakaladığımız birlik ve beraberlik ruhuna bu şekilde KHK'larla zarar verilmektedir. Bir hukuk devletinde en önemli unsurlar adil yargılama ve savunma hakkıdır. KHK ile savunmaya mesleğine getirilen sınırlamalar hukuk devletinde olmaması gereken sınırlamalardır. Kısıtlanan aslında Avukatın değil vatandaşın savunma hakkıdır.

   Şüphelinin avukatıyla görüşmesi hâkim kararıyla 24 saat süreyle kısıtlanabilecek, Terör suçlarından yargılanan veya soruşturulan şüpheli ve sanığın avukatı hakkında, aynı suçlardan soruşturma veya dava açılırsa avukatlık görevi yasaklanabilecek, bu halde Avukat hakkında da müdafilik görevi sırasındaki yaklaşımları nedeniyle soruşturma ve kovuşturma açılabilme tehlikesi doğacaktır. Ayrıca bu suçlardan yatan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler, hâkim kararıyla teknik cihazlarla sesli ve görüntülü olarak kaydedilecek, hükümlünün avukatlarıyla görüşmesi bazı hallerde 6 ay süreyle yasaklanabilecektir.
 
   Yine örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda, sanıklar en fazla avukat ile savunamayacaktır. Bununla birlikte Mahkeme sanığın duruşmaya getirdiği tanığı “ davayı uzatmak amacıyla” diyerek dinlenmesini reddedebilecek, duruşmada avukatın bulunması şartı, ” mazeretsiz olarak duruşmayı terk etme” durumunda geçerli olmayacak ve hâkim celseye avukat olmaksızın devam edebilecektir. Cumhuriyet Başsavcılığı Baro tarafından bildirilen avukatın değiştirilmesini baro başkanlığından isteyebilecektir. Bu düzenlemeler ile insanların temel haklarından olan savunma hakkı kullanılamaz hale getirildiği gibi, ceza hukukunun temel ilkeleri de yok sayılmaktadır.

    Ne yazık ki ülkemizde yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının olmadığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırıldığı düşüncesi toplum nezdinde şu anda hakim olan düşüncedir. Yine bu düşüncenin uzantısı olarak mahkemelerce siyasi etkilerle milletvekillerine, yargı mensuplarına, avukatlara, gazetecilere ve toplumun muhalif görüntülü olanlara uzandığı iddiaları başta hukukçular olarak bizi ve toplumumuzu derinden etkilemektedir. 

   KHK ile yaratılan olağanüstü duruma karşı insan haklarını, hukuku, demokrasiyi savunmak tüm Avukatların ve Baroların görevidir. Bu nedenle savunma makamına ve Avukatlara getirilen bu kısıtlamaların Barolar Birliğinin olağan üstü Genel Kurulunun acilen toplanarak tartışılması ve buna karşı gerekli önlemlerin alınmasını talep ediyorum . Sözlerimi noktalarken bir an önce olağanüstü halden normal düzene geçilmesini diliyorum.

Av. Gültekin UZUNALİOĞLU
Giresun Baro Başkanı

Türkiye Barolar Birliği Başkanımız Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU'nun konuşması;

UYARIYORUZ

ARTIK YETER!

15 Temmuz kanlı darbe girişiminde Türkiye Barolar Birliği ve tüm barolarımız ilk andan itibaren darbecilerin karşısında, demokrasinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yanında dimdik durmuştur.

Bugün de aşağıdaki tarihi uyarıları yapma sorumluluğumuz vardır:

15 Temmuza giden süreçte yıllardır yaptığımız çok haklı uyarılar ve darbe girişimi karşısındaki dik duruşumuz, yetkili makamların düşüncelerimizi dikkate almasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin, “kandırıldım, aldandım, yanıldım” gibi ifadelerle dile getirilen hayati hatalara ve zaaflara artık tahammülü yoktur. 

Darbeci suç örgütüyle mücadele etmek için ilan edilen OHAL’e dayanılarak çıkartılan KHK’lar ile tüm devlet teşkilatı, kapalı kapılar ardında yeni baştan şekillendirilmiştir. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yürüttüğümüz Milli Mücadelede, Türkiye Büyük Millet Meclisi en zor şartlar altında çalışıp, ortak akıl üretmeyi başardığı halde, bugün KHK’lar ile yok sayılma noktasına getirilmiştir. 

OHAL, darbe ile mücadele amacından saptırılarak olağan bir yönetim tarzına dönüştürülmüştür. Ülkeye fiilen kuvvetler birliği getirilmiştir. Zaten sorunlu olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen yok edilmiştir. Bu durum, yerli başkanlık sistemi olarak takdim edilen yeni düzenden neyin amaçlandığını da açıkça ortaya koymaktadır. 

Cumhurbaşkanı tarafından yürütülen başkanlık propagandası sürecinde Lozan Barış Antlaşması dahi tartışmaya açılmıştır. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Mücadelemiz sonucunda çizilmiş ve uluslararası antlaşmalarla tanınmış sınırları tartışılır hale getirilmiştir. 

Anayasamızın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinde yer alan Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri, ısrarla yıpratılmaya ve içleri boşaltılmaya çalışılmaktadır. 

İdam cezasının yeniden getirilmesi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılması sonucunu doğuracaktır. Siyasi iktidar bunu bildiği halde idam cezası kampanyasını başlatmıştır ve sonuç almak kastıyla tırmandırmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkartılması, Tanzimat’tan bugüne kadar yürüdüğümüz yolun radikal şekilde değiştirilmesi demektir. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tarafı olmaktan çıkmamız anlamına gelmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çıkmamız ise, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerinin toptan güvencesiz hale getirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkımızın elimizden alınması demektir. 

Basın hürriyeti, demokratik bir toplumda hiçbir şart altında kabul edilemeyecek ölçüde kısıtlanmıştır. Siyasal iktidar yanlısı olmayan medya, sansürün en tehlikesi olan otosansüre zorlanmaktadır. Keyfi şekilde uygulanan internet ve sosyal medya kesintileri bu hukuksuzluğu en ileri boyuta taşımaktadır. Halkın, siyasi iktidarın istemediği haberlere ulaşmaması için devlet gücü kullanılmaktadır. Devletin tüm olanakları ise siyasi propaganda için seferber edilmektedir.

OHAL KHK’ları savunma hakkını ve avukatlık kurumunu doğrudan hedef almış durumdadır. Aslında gerçek hedef, vatandaşların avukatlar tarafından savunulan temel hak ve hürriyetleridir. 

Adil yargılanma hakkı içinde yer alan hemen her hak yok sayılmaktadır. 

Yargılama, suçlu ile suçsuzu birbirinden ayırma hedefinden saptırılmış, peşin hükümlerle kişileri etiketleme ve tasfiye aracına dönüşmüştür. Bundan en büyük zararı toplum ve masum vatandaşlarımız, en büyük faydayı ise ülkemizi yakan, yıkan, kana bulayan terör örgütleri görmektedir. Vatandaşlarımızın yargıya güveni kalmamıştır. Yargı, mülkün yani ülkenin teminatı olmaktan çıkmıştır.

Kamuoyunu ilgilendiren her soruşturma ve kovuşturma, toplumun daha fazla kutuplaşmasına ve insanlarımızın birbirine düşmanlaşmasına neden olur hale gelmiştir. 

Yargının üzerine taraflı ve bağımlı hareket ettiği algısı yapışmıştır. Yargılamaların siyasetin yol açma aracına dönüştüğü kanısı topluma hakim olmuştur. 

Siyasi iktidarın müdahalesine açık olan mahkemelerce; milletvekillerine, belediye başkanlarına, yargı mensuplarına, gazetecilere, akademisyenlere ve avukatlara yönelik tutuklamalar, terör örgütlerinin zemin kazanmasına ve propaganda alanını genişletmesine neden olmaktadır. 

Oysa; 79 milyon vatandaşımızı kucaklaştırmanın tek paydası adalet, geleceğe güvenle yürümenin ve çoğulcu-katılımcı demokrasinin tek yolu hukukun üstünlüğüdür. 

Türkiye Barolar Birliği olarak, tüm vatandaşlarımızı içine sürüklendiğimiz durumun yarattığı açık ve yakın tehlike konusunda uyarıyoruz. Cumhurbaşkanını ve siyasi iktidarı, hukukun evrenselleşmiş kurallarına uymaya ve toplumdaki gerginliği sona erdirmeye davet ediyoruz. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi;

“UMUTSUZ DURUMLAR YOKTUR. UMUTSUZ İNSANLAR VARDIR.”

TÜRKİYE’DE AVUKATLAR DİK DURMAYA VE UMUDU YAŞATMAYA DEVAM EDECEKTİR.


Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

 

Tarih : 7.11.2016
Okunma : 1381

© 2024 - Giresun Barosu

Adres : Çıtlakkale Mah. Atatürk Bulvarı No.121/1 - GİRESUN / Telefon: 0454 215 76 57 / Faks: 0454 215 76 58)
Adli Yardım Bürosu: 0 454 215 76 69 | Sosyal Tesis : 0 454 215 76 69 / D:17
E Posta : giresunbarosu@gmail.com | KEP Adresi: giresunbarosubaskanligi@hs01.kep.tr
E-Tebligat Numarası: 35366-96939-85090
Giresun Barosu Union of Black Sea Countries Bar Association (BCBA) üyesidir.